bootstrap navbar
Kimdir

KİMDİR?

Hicrî 1228 (milâdî 1813) yılında Gümüşhane’nin Emirler köyünde doğmuşlardır. Babasının adı Mustafa, dedesininki ise Abdurrahman’dır. Bu mübarek zatın ismi Ahmed ‘dir. İkinci ismi Ziyâuddin ’dir. Lâkabı ise Gümüşhanevî ‘dir

Padişahlar nezdindeki nüfûzu, tasavvuf, fıkıh ve hadise dair eserleri ve dünyanın çeşitli bölgelerine gönderdiği yüz on altı halifesiyle günümüzde de halen canlılığını muhafaza eden bir tesir ve şöhrete sahiptir.


Beynelmilel şöhrete sahip, nâdirü'l-emsâl, meşhur bir İslam âlimi, gerçek bir âbid ve zâhid, cihâd-ı ekberi ve cihâd-ı küffârı bihakkın eda etmiş örnek bir mücâhid, turuk-ı aliyyemiz silsilelerinde kendi adına özel bir şube teşkil edecek kadar ileri mertebede bir şeyhler şeyhi, aşkın en yüksek tasavvufî makam olduğuna dair bir eser yazmış olmasına rağmen, şöhret ve şatafata kapılmamış, ilm-i zâhiri ve ilm-i bâtını, tasavvufu, tarikatı ve şeriatı beraber götürmüş, ehl- i sahh ve ehl-i temkinden, çok ciddi ve çok vakur bir ârif-i kâmil...

Yüzden fazla kâmil mürebbî ve halîfe yetiştirmiş bir mürşid-i kâmil ve mükemmil, nice hadis, kelam, fıkıh ve tasavvuf eseri yazmış çok velud bir müellif; muhaddis, mütekellim, fakih, kutbül-aktâb, gavsül-vâsılîn Ahmed b. Mustafa b. Abdurrahman el-Gümüşhânevî (1228 -1813) senesinde Gümüşhane'nin Emirler Mahallesi'nde dünyaya gelmiştir.

Ondokuzuncu yüzyıl gibi Osmanlı Devleti'nin çalkantılı, buhranlı bir devrinde yaşamış olan Gümüşhânevî Hazretleri; tarikat anlayışı, tekkesi, irşad hususiyeti, bir milyondan fazla müridi, padişahlar nezdindeki nüfûzu, tasavvuf, fıkıh ve hadise dair eserleri ve dünyanın çeşitli bölgelerine gönderdiği yüz on altı halifesiyle günümüzde de halen canlılığını muhafaza eden bir tesir ve şöhrete sahiptir.

Kimdir

TERCEME-İ HALİ

Hicrî 1228 (milâdî 1813) yılında Gümüşhane’nin Emirler köyünde doğmuşlardır. Babasının adı Mustafa, dedesininki ise Abdurrahman’dır. Bu mübarek zatın ismi Ahmed ‘dir. İkinci ismi Ziyâuddin ’dir. Lâkabı ise Gümüşhanevî ‘dir. Babası alışverişle meşgul olup, iyi bir adamdı. Kazancını helâl yoldan kazanan faziletli bir insandı.

YETİŞMESİ

Gümüşhânevî K.S.'nin çocukluğundan beri ilim tahsiline ayrı bir merak ve kabiliyeti vardır. Beş yaşına bastığı zaman okumağa başladı. Sekiz yaşına bastığında Kur’an-ı kerim, delâil-i şerif ve bunlara benzer kitaplar okuyordu. Hizbül ' Âzam kitabını devamlı okuması için hocasından izin, manevî icazet almıştı.

10 yaşında iken, babasının Trabzon’a gelmesiyle o da Trabzon’a geldi ve orada bulunduğu müddet içerisinde, oranın büyük âlimlerinden, Arabi ve şer’î ilimleri okumağa başladı. Daha küçük denecek yaşta iken, bir yandan ilim tahsil ediyor bir yandan da babasına dükkânda yardım ediyordu. Fakat ticarete pek fazla rağbet etmiyordu. Çünkü onun bütün arzusu, ilim tahsili yapmak ve dört başı mamur bir âlimi olmaktı. Boş zamanlarında kendi eliyle ördüğü keseleri satıp maişetini temin ediyordu. 

Kendisi ancak helâl kazanç böyle elde edilir diye inanıyordu. 1831 senesinde amcası ile beraber ticaret maksadı ile İstanbul’a, mal alıp dönmek üzere geldi. Fakat kendisinin aşkı ilimde olduğu için, alınacak malları aldı, amcasına teslim etti. Kendisi İstanbul’da kalmak ve ilim tahsil etmek için amcasından izin istedi. Kendisinin hem Zâhir ilimlerini ve hem de batını ilimleri ancak İstanbul gibi bir şehirde elde edebileceğini anlamıştı. Amcasının iznini aldıktan sonra babasının da bu yolda müsaade vermesini rica etmişti. Kendi eliyle kese örüp biriktirdiği el harçlığını da babasına gönderdi. Kendisi ancak ve ancak yüce Allah’a bağlandı. Böyle tevekkül her insana has değildi.

İLİM TAHSİLİ

İlk başvurduğu yer, Bayezid medresesinde küçük bir oda oldu. Orada bulunan iyi bir şahsın delâleti ve koruması ile ilimde hayli ilerledi. O iyi zatın ölümü ile Mahmut paşa medresesinde bulunan bir odaya taşındı. Oradan Süleymaniye medresesinde okutulan derslere devam etmeğe başladı. O günün sayılır âlimlerinden padişahın hocası Hacı Hafız Muhammed emin efendi, Abdurrahman el-Harputi, Laz Osman gibi şöhretli âlimlerin feyizlerinden büyük istifadelerde bulundu. Ve onlardan icazet aldı. Yani şeriat ilimlerini onlardan tahsil etti, bitirdi.

Sonra Bayezid dersiâmlığına tayin olundu. Ders okutmak ve vaaz ve nasihat etmekle ilmini sarf etmeğe ve müslümanlara hizmete başladı. Bu vazifeleri yaparken şerh-i akaid okutuyordu. Bir yandan da kitap telif etmeğe başlamıştı.  

Bu mübarek insan, Zâhir ilimleri okumakla kalmayıp, bâtıni ilimleri de okumuş ve her iki ilimden de icazet almıştır. Bunun üzerine dersiam unvanını kazanmış, arkasından ilim yaymaya ve kitap tasnif etmeğe başlamışlardı. Bununla beraber, kendisi tasavvuf ilminde de ilerlemeyi istiyor, tarikat babında bilhassa ilerlemek istiyordu. Aradı, taradı. Nihayet Mevlana Halid el- Bağdadî hazretler inin yetiştirdiklerinden Abdül Fettah ismindeki zat-ı muhtereme bağlanmak ve ondan inabe almak istedi. Bu insan, şeyhinden aldığı talimat üzerine hep yaya yürürdü. Tâ Şam’dan İstanbul’a kadar yaya gelmişti. Ahmed Ziyâuddin kendisine müracaat edip ondan ma nevi ders almak isteyince, “senin istidadın vardır. Tarikatta manevî nasibin olacaktır. Ancak benim tarafımdan değil, başkası tarafındandır. Zamanı gelince onu bulur ve ona intisap edersin.” Diyerek beklemesini söyledi.
Heyecan içinde şeyhini ve feyiz alacak kişiyi beklemeye başladı. Mevlânâ Halid, halifelerinden birisine vazife vermiş ve İstanbul’a gitmesini istemişti. Yaya olarak Şam’dan İstanbul’a kadar giden o zatın ismi de rivayetlere göre Ahmed Ziyâuddin, lâkabı da el-Evrâdî idi. Verilen emir üzerine 1845 tarihinde İstanbul’a ulaştı. Kendisini sabırsızlıkla bekleyen Gümüşhaneli merhum, nihayet beklediğine kavuştu. Görmüş olduğu rüyalar hepsi aynen çıkmıştı.

Nihayet şeyh evrâdî, almış olduğu irşad görevi üzerine büyük müridi Ahmed Ziyâuddin Efendi ile bir sabah namazında Abdül Fettah Efendi’nin odasında buluştular. Hemen bu büyük insan, şeyhine intisap etti. Şeyhi ona gereken talimatı ve zikir derslerini verdi ve aradan kayboldu. Daha sonra 1847 senesinde tekrar teşrif etti. Bu büyük insana tekrar büyük feyiz kaynaklarını öğretti, ona Nakşibendi’ye, suhreverdiyye, kübreviyye, çeştiyye tarikatlarında icazet verdi. Ayrıca hadis ilmindeki büyük bilgisinden dolayı Gümüşhanevî hazretlerine hadis ilminden icazet verdi. Kendisinin tasnif ettiği 240 kadar eseri okutması vazifesini de vermişti. Ondan sonra İstanbul’dan ayrıldılar ve bir daha da görünmediler.

Bu büyük insan, 1277 hicrî tarihinde 77 yaşında olduğu halde Şam’da vefat etti. Halen türbesi orada bir ziyaretgâhtır. Allah ona rahmet eylesin.Ahmed Ziyâuddin Efendi, Mahmut paşa medresesinden sonra, İstanbul’da vilâyet yakınında bulunan camii şerife ve zaviyede ömürlerinin sonuna kadar talebeleriyle ve dervişleriyle meşgul olmuşlardı. Bu camii ile zaviye daha sonraları yıktırılmıştır.
Miladi 1867 yılında hacca gitmiş hacca giderken birçok kimseleri irşad buyurmuş ve tarikatına koymuştur. Tarikatı kısa zamanda her tarafa yayılmıştı. Hicri 1293 Osmanlı-Rus harbinde bir miktar müridleri ile birlikte harbe iştirak etmişler, cephenin en kritik noktasında harb etmişler, asker ve kumandanların cesaretlerini kuvvetlendirmişlerdir.

Hicri 1294 Yılında ikinci sefer hacca gitmek üzere yola çıkmışlar, dönüşte Mısır’a teşrif ederek üç seneden fazla nâsıriyye ve câmiül ezher’de, yazmış oldukları en kıymetli kitapları olan Râmuzu’l-Ahâdîs’i orada yedi defa okutup binlerce Arap bilginine icazet vermişlerdir. Bundan başka Araplardan, önde gelen beş kişiye tarikatı yaymak için izin verip İstanbul’a dönmüşlerdir.

Ahmed Ziyâuddin Efendi’nin dergâhı ilim irfan kaynağı idi. Çünkü o zamanın en büyük feyiz vereni ve irşad edeni idi. Çünkü o tarikatı, Hz. Peygamber'in sünneti ışığı altında yürütüyor, hiçbir noktada sünnetin dışına çıkmıyordu. Diyebiliriz ki kendisi zamanının bir mânevi ulu sultanı idi. Ramuz’ul- Ahâdîs, Levami’ul-Ukul Ve başka kitapları dergâhta devamlı okunurdu. Rivayetlere göre kendisine bağlı olanların sayıları bir milyonu bulmuştu. Dervişleri arasında bir dayanışma kurmuş ve karşılıklı para alıp verme, istikraz imkânı sağlamıştı. Fakir olanları, aralarında kurmuş oldukları yardım fonun’dan destek sağlıyordu.

Bu büyük insan, bütün insanların ve bilhassa müslümanların yücelmesi İslamiyet’in genişlemesi için bir matbaa kurdurmuş ve bu matbaa kanalıyla Rize, Bayburt ve Of’ta geniş kütüphaneler kurdurmuştu. Matbaada basılan ve dergâhına ait olan faydalı ve verimli kitapları ehline meccanen dağıtırdı.

Ahmed Ziyâuddin Efendi, tam 29 sene devamlı irşad görevinde bulundu. Bir sene içerisinde birisi zilhicce ayında diğeri de Recep ayında olmak şartıyla yılda iki defa halvete girerdi, özleşmek, safileşmek için bu hareketi ve vazifeyi ifa ederdi. Bu maksatla onun zahitliği ve takvalığı çok mükemmeldi. Riyazet yolunda çok dikkatli ve itinalı idi. Az yer, az içerdi, son derece kanaat ehli idi. Çok vakit kuru ekmek yemek suretiyle ellerinde bulunan parayı fakirlere dağıtırdı. Geceleri çok zaman uyumaz, zikir ile şükür ile ve ibadetlerle geçirir, arta kalan zamanda da kitap yazmakla meşgul olurdu.

Gündüz vakitlerinde talebe okuturlar ve kuşluk üzeri bir nebze uyurlardı. Anlatıldığına göre 18 sene devamlı olarak yılboyunca orucu tutmuş, ancak bayram günlerinde yemişti. Yatsıyı kıldıktan sonra kimse ile konuşmaz, doğru evine çekilir ve o yatsının abdestiyle sabah namazını kılarlardı. Kendisinin bu derece takvası üzerine hocalarından dahi kendisine inti- sap eden olmuştu. Meselâ; Muhammed Emin efendi adındaki hocası, ona tarikatta uymuş ve kendisinden inabe almıştı. Bu vesile ile kendisinden şerefyap olmuş oldu.
Kabristanı
Miladi 1893 senesinde artık ihtiyarlamış ve hastalanmıştı. Çağırdıkları doktor, kendisine gereken tedavi tavsiyelerinde bulunmuş ve muayene yapmak için ayaklarını uzatmasını istemişti. Bu mübarek zat: “hayatımda Rabbime karşı ayaklarımı uzatmadım, şimdi de uzatamam” demişti.

Gümüşhaneli merhum Ahmed Ziyâuddin Efendi, Miladi 25 Mayıs 1893 pazar günü sabaha karşı, dalgın yatarken bir an gözlerini açıp: “hepsini arzu ederim ve isterim, ey yüce Mevlâm” deyip ruhunu hakka teslim etmiştir. Bu mübarek zatın kabri şerifi Süleymaniye Camii’nin çevresinde Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin kapısı önündedir. Muhterem hanımı ile yan yana yatmaktadır. Halen o kabirler halka açık ziyaretgâh halinde ve etrafı çevrilmiş, bir vaziyettedir. 

Mezar taşlarında yazılan yazılar cidden manidardır; “ibret gözü ile bak ey ziyaretçi, burası yalvarma yeridir. Erenlerin sığınağı ve feyizlerin ilâhî meşalesidir bu. Ahmed Ziyâuddin’in doğum yeri Gümüşhane, şark ile garbın mürşidi hakka giden yolun öncüsüdür bu. Şüphesiz hak yolcusu ölmez, daima diridir; ey ziyaretçi bunu bil, gönül evini temiz kıl, evliya kapısıdır bu. Vahdet incilerinin ziyası ledünnî ilminin kaynağıdır, ebedi Muhammed Mustafa’dır bu. Hilafet zamanından “irci’i” anına kadar halka halidiyye tarikatını dağıtan hak rehberidir bu. İhlâs ile oku bir Fatiha, kalbinde devamlı tut, ruhun cilâsıdır zikir, müridlere gıdadır bu.”

Mübarek şeyhin ayak kısmındaki taşta şu yazı vardır: “Mübarek hadis rivayet eden şeyhlerin iftihar kaynağı Gümüşhaneli Ahmed Ziyâuddin Efendi’nin mübarek ruhlarına Fatiha”. Hicri 1329 senesinde ölüm haberi etrafa yayılınca, “Bir âlimin ölümü bir âlemin ölümü ’dür ifadesi gereğince, âlem ölmüş gibi bir hal hâkim oldu. Çünkü onun derin bilgisi ve engin sezişi insanlar tarafından iyice biliniyordu. Devlet ricali de onu çok seviyordu. Cenazesi çok kalabalık bir cemaat tarafından kılınmış ve gözyaşları içerisinde o büyük insan toprağa verilmişti.

OKUMA DÜNYASI YAYINLARI 
Adres 

Davutpaşa Cad. Kale İş Merkezi
No: 144-145-146
Topkapı İSTANBUL                      

İletişim

Email: ayyildizmat@hotmail.com               ayyildizmat@gmail.com
Phone: +90 (212) 482 2828
GSM: +90 (552) 482 83 05
GSM2: +90 (532) 276 25 86